Çan Köyü’nün Tarihçesi
Köyün adı Türkçe'de “Çan” olarak adlandırılırken, Kürtçe’de “Çana dewe Çun” şeklinde söylenir. Çan Köyü, Bingöl Ovası’nın kuzeyinde, merkeze yaklaşık 6 km mesafededir.
İlk dedemiz Seyyid İbrahim Efendi, eski adıyla Sultan Nahiyesi’ne bağlı Ilıksu (Kamşin) Köyü’nden Çan’a yerleşmiştir. Aldığım bilgilere göre, Çan Köyü beş büyük kabileden oluşmaktadır. Su kaynakları bakımından zengin olan Yukarı Çan mevkiinde yaşam umuduyla, 17. yüzyılda yeni bir yerleşim yeri kurulmuştur. Bu yeni yerleşimde, Çan Şeyhleri 16. yüzyıldan itibaren varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Çan Köyü, o dönemden günümüze kadar şer‘î ilim, tedrisat, irşad, tasavvuf, zikir ve seyr ü sülûk yolunda önemli bir merkez hâline gelmiştir. Zira ulemalar, aşiretler arasında barışı, kardeşliği ve huzuru, ancak bu mürşid zatlar vasıtasıyla inşa edebilmiştir.
Çan Şeyhleri, dinî sağlamlıkları (salabet-i diniye), zühd ve takvaları ile halk arasında nam salmıştır. İslamiyet’in şiarlarını ihya etmeyi kendilerine hedef ve gaye edinmişlerdir. İlimleriyle amel eden bu zatlar, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) ahlâkıyla ahlâklanmış ve Kur’an ile Sünnet-i Seniyye’yi rehber edinmişlerdir. Çapakçur bölgesinde bu aile, medar-ı iftihar olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
Çan Şeyhleri, burada kurdukları medrese ve tasavvuf külliyesi sayesinde pek çok âlimin yetişmesine vesile olmuşlardır. Bu büyük âlimler, toplumun refahı ve huzuru için önemli katkılar sunmuştur. Şeyh İbrahim Efendi’nin bilinen ilk hizmeti, Osmanlı Evkafı'ndan yararlanarak miladi 1705 yılında Çapakçur’un Çan Köyü’nde cami ve medrese inşa ettirmesidir.
Daha sonra, miladi 1848 yılında, ikinci kuşaktan Şeyh Ahmed Efendi (Kuddise Sirruhû), bu camiyi zamanın şartlarına uygun hâle getirerek yeniden büyütüp inşa ettirmiştir. Çan’ın tarihi camisi ve medresesi, 340 yıl boyunca İslam’a hizmet etmiş ve bölgenin ilk külliyelerinden biri olmuştur.
Ancak, Seyyid Ahmed Efendi’nin tarihi camisi ve külliyesi, 2003 yılında meydana gelen Bingöl depreminde ağır hasar almış ve kullanılamaz hâle gelmiştir. Yüce Rabbimize inancımız tamdır ki, Şeyh Ahmed Efendi (k.s.) ailesinden tasavvufa ve tarikata âşık olanlar, bu tarikat külliyesine sahip çıkacak ve inşallah bu zikir külliyesi yeniden inşa edilecektir.
Büyük Üstadımız Şeyh Muhammed Bahaeddin Nakşibendi Hazretleri şöyle buyurur:
“Ârifin kalbi kadar geniş ve büyük hiçbir şey yoktur. Yerler ve gökler, ârifin kalbine nispetle bir noktacık gibidir.”
Bu yüzdendir ki Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:
“Yerlere ve göklere sığmadım; mümin kulumun kalbine sığdım.”
Hazret-i Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî (Kuddise Sirruhû) der ki:
“Temiz kişilerin toprağını öpmek, aşağılık insanların tahtında oturmaktan daha iyidir. Gönlü temiz, pak ve aydın olan bir kişiye köle olmak; padişahın başındaki taç olmaktan daha iyidir.”
Yüce Rabbimiz bizleri âlimlerin ilminden ve o ilmin bereketinden mahrum etmesin. Âmin.